Bu yazı daha önce Linkedin’de yayınlanmıştır.
Gülse Birsel’in hakkı var. Annesinden çimdik yemeyen kızımız yok gibi. Kafaya terlik yeme korkusuyla büyümek de cabası.
İçimize işlemiş şiddetin izlerini sürmek öyle kolay ki. Haydi düşünelim; çakacaksın ağzının üstüne iki tane, tam sopalık yaaa, h.yvan herif, o… karı, çüş öküz, oha. Ya asker emeklisi babacığım gibi söylenenlere ne demeli? Sallandıracaksın iki tanesini Taksim’de bak bir daha yapıyorlar mı!…
Dilimizden ne kadar sık dökülüyor bu tür sözler, ya da içimizden ne kadar çok geçiyor değil mi?
Oysa içimizden daha tatlı, daha yumuşak, daha anlayışlı şeyler de geçebilir. Yani şiddet iç sesimizi kesip, şefkat sesimizi açabilir miyiz sizce?
40 yıl aynı iç seslerle yaşamışsan, toplumda dış şiddet sesleri, eylemleri ve ortamları da oluşmuşsa bu hiç de kolay olmasa gerek. Ama denemeye değer, gerçekten değer.
Şiddet Şiddeti Doğuruyor
Evet içimizdeki şiddeti susturmaya değer, çünkü şiddet şiddeti doğurur demişler. Ortam gergin, işler kesat, müdür babaya, baba anneye, anne çocuğa, çocuk oyuncaklarına…Sakinleşelim ki çocuklarımız zarar görmesin – en azından oyuncak masrafları kabarmasın 🙂
Şiddet şiddeti doğuruyor. Gazetelerde doktorlara saldırı haberlerinden geçilmez oldu. Canımızı, sevdiklerimizi, sağlımızı emanet ettiğimiz doktorlarımıza şiddete hayır.
Radikal Gruplar Şiddet Söyleminden Besleniyor
Şiddet duygusu radikal grupları besliyor dostlar. Terör örgütleri böyle zamanlarda daha çok taraftar buluyor. Çünkü insanlar küskün, ümitsiz. Haberlerde hep acı, hep kahır. Dillerde hainlere lanet ve küfrün bini bir parayken gençler radikal akımlara daha kolay kapılıyor.
Annenin Terliğinden Radikalleşmeye Geçiş
Yüzeysel bakarsanız, annelerin terliğinden radikal gruplara giden çizgiyi göremezsiniz. Oysa çizgi ince değil, gayet geniş, beş şerit otoban.
Kocamdır döver de sever de…yanlış.
Öğretmenin vurduğu yerde gül biter…yanlış.
Eti senin kemiği benim..hepten yanlış.
Her kızdığında bana bak bir koyarsam patlatırım kafanı demek belki en yaygın yanlışlarımızdan.
Yahu neden güzel Türkçemizin dikenli kalıplarına takılıp kalıyoruz? Gelin Türkçemizin sabrı ve kanaati ögütleyen deyişlerini hatırlayalım, hatırlatalım ve iç sesimizi değiştirelim.
Şefkat Sesine Geçelim
Çocuğunuz bir şey mi kırdı? Canın sağ olsun evladım deyin.
Trafikte yanlış mı yaptılar size? Boş verin arkadaşım, takılmayın.
Başınızda bir sıkıntı mı var? Bu da geçer deyin, dert etmeyin.
Kabalık mı yaptılar size? Hoş görün yahu! Hoşgörü kabalığı, nezaketsizliği olgunlukla karşılama becerisidir.
Arkadaşınızın bir tavrını mı garipsediniz? Hemen ayıplamayın canım. Sorun, soruşturun, belki bilmediğiniz bir derdi, marazı vardır.
Fikren uyuşamadınız mı? Eh sen bildiğin yoldan git kardeşim diyeceksiniz. Herkes sizin gibi düşünmeyecek ki, neden bu boşa atışmak?
Dostunuzdan darbe mi aldınız? Sana hiç yakıştıramadım doğrusu diyecek, dosta dostça gönlünüzü açacaksınız.
Üstünüze çok geldilerse siz mukabele etmeyecek, karşılık vererek ortalığı alevlendirmeyeceksiniz. Derviş gönüllü olun demiyorum; öfkenin geçmesini beklemek aklın yoludur diyorum.
Çok mu bunaldınız; uzaklaşın biraz. Çıkın hava alın, tatil yapın, yürüyün, koşun, spor yapın. Yani negatif enerjiyi dağıtın. Sonra sakin kafayla konuşun.
Ilık bir duş alın mesela, sahilde yürüyün. En iyisi mis gibi taze çay demleyip kafa dengi bir ahbabınızla havadan sudan laflayın. Açılın yani, efkarı dağıtın.
Ortalık çok mu karıştı? Hakkımızda hayırlısı deyin.
Gücünüz belayı defe yetmiyorsa La Havle çekin; musibet musallat olduysa Ya Sabır deyin.
Hiç bir şey yapamıyorsanız Allah’a havale edin. Ama kahır, bele okumadan havale edin; Allahım sen bilirsin deyin.
Çünkü şiddet olmasın dostlar, içimizden geçirdiklerimiz de bile şiddete hayır; kesinlikle hayır!
Ölçümüz, kendin iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır olsun. Ölçümüz, kendin için istemediğini başkaları için isteme olsun. Gayemiz kendimiz ve çocuklarımız için daha yaşanır bir dünya olsun.