Hayatın her alanında, her anında, her açıdan cinsiyet eşitliğine inanıyorum. Çocuklara ayrılan zamandan ev işlerine, her iş kolunda olmaktan, eşit ücrete, eşit mesaiye kadar somut kriterleri var bu inancımın. Bir de çoğumuzun fark etmediği, küçümsememek, sözünü kesmemek, kolayca kızıp horlamamak, klişelere hapsetmemek, etiketlememek gibi daha soyut ilkelerim de mevcut.
Ben çocukken kadın – erkek eşitliği denirdi. Sonra cinsiyet sözcüğüne uygulanan sansür hafiflemiş, literatürde daha kabul edilebilir hale gelmiş olsa gerek ki cinsiyet eşitliği demeye başladık.
2000’li yıllara geldiğimize toplumsal cinsiyet kavramı popülerleşti. İngilizce “gender mainstreaming” dedikleri bu kavramı Türkçeye aktarırken, biz çevirmenler, kah toplumsal cinsiyet, kah toplumsal cinsiyet eşitliği veya toplumda cinsiyet eşitliğini sağlama derdik. O günlerde henüz anaakım ve anakımlaştırma sözcüklerini kullanma alışkanlığı yoktu.
Gel zaman git zaman dünyanın “gender equality” diye bildiği cinsiyet eşitliğine de toplumsal cinsiyet eşitliği diyenler çıktı. Çıktı derken, gayet ciddi akademisyenler, bir kısmı arkadaşım olan okur yazar tayfadan bahsediyorum.
Oysa başına toplumsal getirmeye hiç gerek yok. Toplumsal diyerek eşitliğin alanını kısıtlamış oluyorsunuz.
Türkçemizde başına toplumsal gibi bir sözcük ekliyorsanız, bunun toplumsal olmayanı da var demektir; özel, hukuksal, askeri, ailesel, vb. çeşitleri olmalıdır.
Nitekim cinsiyet eşitliğini farklı bağlamlarda incelemek istesek ailede cinsiyet eşitliği veya hukuksal cinsiyet eşitliği gibi tartışmalara girebiliriz.
Kavramın en genel hali ise cinsiyet eşitliğidir ve öyle kullanılmalıdır.
Aslında halkımız, okumuşlarımız da dahil, ne işte, ne ailede, ne hukuk önünde, ne yatakta ne de mutfakta cinsiyet eşitliğine inanmadığından, yaşamadığından, sadece mış gibi yaptığından, bilinçaltımız çoğumuzu yanıltıyor ve farkında olmadan başına toplumsal getirme ihtiyacı hissediyoruz.
Cinsiyet eşitliği deyince biyolojik cinsiyet anlaşılır diyenler var, konu sadece biyolojiye indirgenmiş olur diyorlar. Bu görüşe hiç katılmıyorum. Cinsiyet kavramı gerek doğuştan gelen, gerek sonradan tercih ve kabul edilen ve yaşanan bir kimliği ifade ediyor. Size kadın deyince biyolojik varlık mı geliyor aklınıza sadece, ya da erkek deyince sadece kromozom, kas, göbek, kıl mı canlanıyor gözünüzde? Öyleyse yazık diyorum sadece ve size acıyorum.
Toplumsal cinsiyeti biyolojik cinsiyet nosyonunun karşıtı olarak konumlandırmak ya da daha üst bir kümesiymiş gibi kavramsallaştırmak yanlış.
Başındaki toplumsalı kaldırarak LGBTi’leri inkar etmiş oluruz diyenler var. Ona da katılmıyorum. Yukarıda belirttiğim gibi, cinsiyet sözcüğü zaten yeterince geniş bir kavram.
Lafı eğip bükmenin alemi yok, eşitlikten yanaysan, göğsünü gere gere, dilini eğip bükmeden, amasız fakatsız cinsiyet eşitliği diyeceksin.
Feminist teoride social gender diye bir kavram var elbet; toplumsal cinsiyet deniyor. Toplumun biçtiği rollerin, geleneklerin, kıyafetlerin, alışkanlıkların kadına ve erkeğe kimlikler ve roller dayattığını açıklıyor. Bu teori çok güzel ama, o teorinin varlığı, gender equality ifadesini toplumsal cinsiyet eşitliği diye çevirmeyi gerektirmiyor. Tam tersine, iyi bir okursan, ikisinin farklı şeyler olduğunu bilmen gerekiyor.
İngilizce kavramları yazmamın ilk sebebi tartışmaya yabancı olanlara perspektif kazandırmaktır. İkinci ve daha önemli sebebi ise, Türkçemizde cinsiyet eşitliği yerine “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramını kullanmakta ısrar edenlerin düştükleri komik durumu kendilerine gösterebilmektir. İngilizce “social gender equality” diyor musunuz, tabii ki hayır? Böyle bir kavram dünya literatüründe sizin kullandığınız şekilde mevcut mu, değil! Dilimizi neden bozuyorsunuz? Türkçemize kastınız nedir?
Kavramları eğip büküp dilimize yama gibi yapıştırmak yanlış. En okumuşlarımızın ve en bol unvanlı akademisyenlerimizin bu yanlıştan dönmelerini diliyorum.
Bir de diğer grup var, eşitliğe karşı olanlar. Cinsiyet eşitliğine karşı olanların bir kısmı denklikle eşitliği karıştırıyorlar galiba. Farklı cinsiyetten olanları bırakın, aynı cinsiyetten olanların dahi denkliğinden bahsedemeyiz. Herkes farklı, herkes özel, herkes ayrı yeteneklerle, artılar ve eksilerle var.
Ama eşitlikten bahsedebiliriz. Cinsiyeti ve cinsel tercihi ne olursa olsun, kılık kıyafetine bakmadan, hatta hiç karışmadan, herkese eşit muamele yapmak mecburiyetini savunabiliriz.
Başına toplumsalı getirmeden, evde, işte, mahallede, eğlencede, kariyerde, hastalıkta, sağlıkta, hukukta ve hayatın her alanında yaşasın cinsiyet eşitliği diyorum!